BAYİDEN YAPILAN OTOMOBİL SATIŞLARINDA ÜRETİCİ VE İTHALATÇININ TÜKETİCİYE KARŞI MÜTESELSİL SORUMLULUĞU KALDIRDI MI?
Bilindiği üzere tüketici, mal ya da hizmetin ayıplı olması durumunda ayıba karşı tekeffülden kaynaklanan ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi haklarını 6502 sayılı TKHK’nın 11/II hükmüne göre üretici veya ithalatçıya karşı da kullanılabilir. Fıkradaki hakların yerine getirilmesi konusunda satıcı, üretici ve ithalatçının tüketiciye karşı müteselsilen sorumlu olduğu kabul edilmiştir.
Ne var ki son dönemde verilen bazı BAM kararlarında; Yargıtay 3. HD.’nin 2022/1712 E., 2022/9402 K. sayılı kararına atıfta bulunmak suretiyle, ithalatçı ile bayi arasındaki ilk satış sözleşmesinin tüketici işlemi olmaması gerekçe gösterilerek, tüketicinin doğrudan ithalatçı veya üreticiye karşı açtığı misli ile değişim talepli davalarda halefiyet hükümleri uygulanmaktadır. Bunun sonucu olarak ise uyuşmazlığın çözümünde TKHK hükümleri yerine TBK hükümlerinin uygulanması gerektiği belirtilmektedir.
Örneğin; Konya BAM 5. HD. 2022/734 E. 2023/334 K. Sayılı kararında;
“Davacının kullanımında olan aracın; ilk alıcısının ticari şirket olması nedeniyle davacının son kullanıcı olarak ilk satın alanın haklarına halef olarak onun sahip olduğu haklar yönünden dava ikame edebilecektir. İlk alıcının da tüketici sıfatına sahip olmaması nedeniyle davacı ile davalı F… Otomotiv A.Ş. Arasındaki hukuki ilişkinin de tüketici işlemi olduğu kabul edilmeyecektir. Bu sebeple davacı ile davalı F… Otomotiv A.Ş. arasındaki uyuşmazlıkta 6502 Sayılı Kanun hükümleri değil 6098 Sayılı TBK'nın satım ve ayıba dair hükümleri uygulanacaktır.
…
6098 Sayılı TBK hükümleri çerçevesinde, ayıptan sorumluluk kural olarak satıcıya aittir. Ayıplı olduğu ileri sürülen mal nedeniyle misliyle değişim veya bedelden indirim yönünden ise ithalatçıyı sorumlu tutan bir kanun hükmü veya ileri sürülmüş bir sözleşme yoktur. Bu halde davalı F… Otomotiv A.Ş. Aleyhine açılan davanın husumet yokluğundan reddi gerekirken (Yargıtay 3.H.D. 13/12/2022 T. 2022/1712 E. 2022/9402 K.) esasa girilerek karar verilmesi hatalıdır.” ifadeleri kullanılmış ve sözleşmelerin nispîliği ilkesi kapsamında konuyu ele alarak TKHK m 11/II hükmünü uygulamamıştır.
Yine Konya BAM 5. HD. 2022/1217 E. 2022/1171 K. sayılı kararında;
“Dava konusu aracın ilk sahibi ticari bir şirket olup, aracı mesleki ve ticari amaç için satın alması nedeni ile 6502 sayılı Kanun'un 3. maddesi gereğince tüketici sıfatını taşımamaktadır. Bundan sonraki temlikler tüketici sıfatını taşıyan kişilere yapılsa da tüketici sıfatını taşımayan temlik edenin kullanamayacağı hakkı temlik alan da kullanamaz. Davacı eldeki davayı, aracı ilk satın alan dava dışı şirketten satın almış olmakla halefiyet esasına dayanarak açmış olduğu için ancak dava dışı şirketin sahip olduğu haklarla sınırlı olmak üzere talepte bulunma hakkına sahiptir. Aracı ilk defa satın alan ve akabinde davacıya satan dava dışı şirket, aracı ticari ve mesleki amaçlı olarak satın aldığı ve haliyle 6502 sayılı Kanun kapsamında tüketici olmadığı için, aracı sonradan satın alan davacı da 6502 sayılı Kanun kapsamında tüketici sayılamayacktır. Bu durumda davacı tarafından, 6502 sayılı Kanun'un 11. maddesine dayalı, dava konusu aracın imalattan kaynaklı ayıplı olduğu iddiası ile seçimlik hakların kullanılmasına yönelik olarak, davalıya karşı, bedel iadesi/misli ile değişim talebi ile açılan eldeki dava yönünden 6502 sayılı Kanun'un 73. maddesi gereğince davaya bakma görevi Tüketici Mahkemesine ait olmayıp, dava dışı bayi ile dava dışı R.. MOT. ARAÇ. T.Ü DĞ.PAZ.SAN TİC A.Ş arasındaki alım-satım ilişkisi nedeni ile Asliye Hukuk Mahkemesine aittir.” şeklinde değerlendirme yapılarak, ilk satışın tüketici işlemi olmaması sebebiyle sonraki işlemlerin tüketici işlemi olması durumunda dahi ithalatçının nihai tüketiciye karşı sorumlu olmayacağına hükmetmiştir.
Konya BAM 5. HD. 2022/734 E. 2023/334 K. Sayılı kararında atıfta bulunulan, Yargıtay 3.H.D. 13/12/2022 T. 2022/1712 E. 2022/9402 K. sayılı karar ise şu ifadeler kullanılmıştır:
“Dava, satıma konu araçla ortaya çıkan ayıplardan kaynaklı zararın tazminine yönelik olup, davacı söz konusu satış işleminde tüketici konumunda olmadığı gibi davaya da genel mahkeme sıfatıyla bakıldığından, davada, davacı tarafından aracın alındığı tarih olan 11/06/2015 tarihinde yürürlükte olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun “ayıptan sorumluluğa” ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
…
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada davacı, aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesini istemiştir. Dosya kapsamında aracın ilk olarak 1 Ağustos 2011 tarihinde dava dışı …. Filo Yönetim Hizmetleri AŞ. tarafından satın alındığı, akabinde davacının da 11/06/2015 tarihinde aracı adı geçen dava dışı şirketten satın aldığı, bu haliyle taraflar arasında bir alım satım ilişkisi olmadığı anlaşılmakla olayımızda TBK’nın 227. maddesinin uygulanması mümkün değildir. O halde davacının talebini akidesine yöneltmesi gerektiği, davacının aracı satın alırken servis kayıtlarından araçtaki ayıbı bilebilecek durumda olduğu da açıktır. TBK ya göre ayıptan alıcıya karşı sadece satıcı sorumludur. Hal böyle olunca bölge adliye mahkemesince davanın reddine karar verilmesi gerekirken bir gül yazılı şekilde karar verilmesi usul veya saya aykırı olup, bozmayı gerektirir.”.
Yargıtay 3. HD. ve Daire’nin bu kararını takip eden Konya BAM özellikle otomobil satışlarında bayiden araç satın alan tüketicilerin ithalatçıya karşı ayıp sebebiyle açtığı davalarda TKHK m. 11 hükmünü uygulamamıştır. Bununla birlikte ülkemizde hemen hemen tüm otomobil satışları bayiler üzerinden yapılmaktadır. İthalatçılar doğrudan tüketicilere araç satmamaktadır. Ayrıca sadece otomobil satışlarında değil tüm ithal ürünlerde durum hemen hemen bu şekildedir. Örneğin bir elektrikli ürün ithalatçısı, ithal ettiği ürünleri çeşitli perakende satış yapan firmalara pazarlamakta ve tüketiciler bu firmalardan ürünü satın almaktadır. Marketten satın alınan ithal bir ampulde de durum böyledir. Tüm bu satışlarda ithalatçı veya üretici ile tüketici arasında bir sözleşme yoktur. Dolayısıyla eğer ithalatçı ya da üretici halefiyet esasına göre sorumlu olacaklarsa, hemen hemen hiçbir olayda sorumluluklarına hükmedilemez. Zira hemen her zaman tüketici ile aralarında bir aracı satıcı bulunacaktır. Eğer öyle ise TKHK m. 11/II hükmü tamamen anlamsız hale gelir.
Her ne kadar Yargıtay 3. Dairesi ve Konya BAM mezkur kararlarında sözleşmenin nispiliği ve halefiyet kuralını uygulamışlarsa da bu yorum kanun koyucunun amacı ile açıkça çelişmektedir. Nitekim 6502 sayılı TKHK m. 11 gerekçesinde aynen şu ifadeler kullanılmıştır:
“Sözleşmeye aykırılıktan, sözleşme tarafı olarak öncelikle satıcının sorumlu olması esastır. Ancak, tüketici satıcının ortadan kaybolduğu durumlar da dâhil olmak üzere, ayıpsız misli ile değiştirme veya ücretsiz onarım haklarını üreticiye veya ithalatçıya karşı da kullanabilir. Üretici veya ithalatçı ile tüketici arasında bir sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Tüketici, üreticiye veya ithalatçıya karşı bir ödeme yapmadığı için sözleşmeden dönme hakkını kullanarak, satıcıya ödemiş olduğu parayı üretici veya ithalatçıdan geri alması veya bedel indirimi hakkını kullanması mümkün değildir. Tüketici bu haklarını ancak satıcıya karşı kullanabilir. Buna karşılık ücretsiz onarım ve ayıpsız misli ile değiştirmenin üreticiden veya ithalatçıdan istenmesi anlamlıdır. Zira elinde yeni mal bulunan veya o malı gereği gibi onaracak olan üretici veya ithalatçıdır. Dolayısıyla bu hallerde, sözleşmelerin nisbiliği ilkesini aşarak tüketicinin doğrudan üreticiye veya ithalatçıya gidebilmesi kabul edilmiştir.”
Görüldüğü üzere kanun koyucu, açıkça sözleşmelerin nisbiliği ilkesinin ithalatçı ve üreticiye yönelen misli ile değişim ve ücretsiz onarım talepleri yönünden uygulanmayacağını ifade etmiştir. Bilindiği üzere borç; sözleşmeden, kanundan ya da sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanabilir. Keza müteselsil sorumluluk da sözleşmeden veya kanundan ileri gelebilir. İthalatçı ve tüketicinin misli ile değişim ve ücretsiz onarım talepleri yönünden sorumluluğu açısından da kanundan kaynaklanan bir borç ve müteselsil sorumluluk söz konusudur. Neticeten, tüketici ve üretici veya ithalatçı arasında sözleşme bulunmaması tüketicinin taleplerini bu kişilere karşı yöneltebilmesine engel teşkil etmemelidir.
Öte yandan ifade etmemiz gerekir ki Yargıtay 13. HD.’nin istikrarlı görüşü ise aksi yöndedir. Daire isabetle üretici ve ithalatçının sorumluluğu açısından sözleşmenin nisbiliği ve halefiyet ilkelerini uygulamamamış, kanundan doğan sorumlulukları dolayısıyla üretici ve ithalatçının tüketicilere karşı sorumluluklarına hükmetmiştir. Konuya ilişkin bir kısım kararlar şu şekildedir:
"Dava konusu X1 marka 2003 model aracın ilk olarak Kia araçlarının yetkili bayii olan dava dışı F3 Motorlu Taşıtlar Servis Hizmetleri Ticaret Limited Şirketi tarafından 9.4.2003 tarihinde yine dava dışı şirket olan F2 Limited Şirketine, adı geçen şirket tarafından 8.10.2003 tarihinde davalı K1’a, onun tarafından da 22.6.2005 tarihinde davacıya satıldığı, yapılan satışların noterde gerçekleştirilen resmi satışlar olduğu, davacı tarafından aynı davalılara karşı daha önce Tüketici Mahkemesinde açılan davada, “aracı satın alan ilk malikin tüketici olmadığından” bahisle görevsizlik kararı verildiği ve bu kararın temyiz edilmeden kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacı, araçtaki imalat hatası nedeniyle davasını satıcı yanında ithalatçı firma olan F1 Motor Ticaret A.Ş.’ne karşı da yönelttiğine göre az yukarda değinilen 4822 sayılı Kanun ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında 2008/5266-12362 Kanunun 4. maddesinin 3. fıkrası gereğince ithalatçı olan davalı F1 Motor Ticaret A.Ş.’ne karşı açılan davada Tüketici Yasası hükümlerinin uygulanması gerekli olup, bu nedenle davada görevli mahkeme de Tüketici Mahkemesidir. Her ne kadar davalılardan K1, ticari faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan, başka bir ifade ile araç alım satımını meslek edinen bir gerçek kişi olmadığından, Tüketici Kanununda tanımı yapılan, “satıcı” kapsamında bulunmayıp, adı geçen davalı bakımından Tüketici Kanunu hükümlerinin uygulanması mümkün değilse de, bu husus mahkemenin görevine etkili olmayıp, birlikte davalı gösterilenler hakkında da davanın özel mahkeme niteliğindeki Tüketici Mahkemesinde görülmesi gerekir. Davacı aracı ticari veya mesleki faaliyetleri için satın almadığından, dava konusu aracı, yetkili bayiden ilk el olarak satın alanın, Tüketici Kanununda tanımı yapılan tüketici değil de bir ticaret şirketi olması da, bu sonuca etkili değildir. 4077 sayılı Yasanın 23.maddesinde bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağı öngörülmüştür. Davacı ile davalılardan F1 Motor Ticaret A.Ş. arasındaki uyuşmazlık Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak da söz konusu olmaz. Bu durumda mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır." 13. HD., E. 2008/5266 K. 2008/12362 T. 27.10.2008
Üçüncü kişiden garanti belgeli araç alan kişilerin garanti verene başvurup başvuramayacağını açıklayan Yargıtay HGK., E. 2009/13-542, K. 2009/551, T. 25.11.2009 kararı da sözleşmenin nisbiliği ilkesinin ve dolayısıyla halefiyetin uygulanamayacağı alanların izahı açısından önemlidir: "...Davacının, aynı maddenin (1) bendi anlamında 'tüketici' olarak kabul edilip, edilemeyeceğine gelince; önemle belirtilmelidir ki; anılan hükmün, bir gerçek veya tüzel kişinin tüketici olarak kabul edilebilmesi için aradığı tek koşul, onun bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinmiş, kullanmış veya yararlanmış olmasıdır. Somut olaydaki gibi, bir malın satın alınmasının söz konusu olduğu hallerde, malın alıcı tarafından daha sonra başkasına ve hatta onun tarafından da başkalarına satılmış olması, dahası son satıcının metni yukarıda bulunan (f) bendi anlamında satıcı niteliğini taşımaması, garanti süresi dolmuş olmadıkça, son alıcı sıfatıyla o malın maliki olan gerçek veya tüzel kişinin tüketici sıfatı taşımasına engel değildir. Başka bir ifadeyle; kanunun aradığı anlamda 'tüketici' niteliğinde bulunan bir kişi, malı ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişi niteliği taşımayan, dolayısıyla kanun anlamında 'satıcı' olarak kabul edilemeyecek durumda bulunan bir kişiden satın almış dahi olsa, malın garanti süresi içerisinde üreticiye karşı kanundan kaynaklanan haklarını ileri sürme ve kullanma olanağına sahiptir. Otomobil, garanti belgesi ile birlikte satılması zorunlu olan bir maldır ve garanti süresi içinde el değiştirmesi durumunda dahi garanti borcu ortadan kalkmaz; satın alan tüketici de sağlanan garantiden yararlanabilir. Somut olayda, davacının dava konusu aracı ticari veya mesleki bir amaçla edinmediği çekişmesiz ve bu nedenle de yukarıda belirtilen kanun hükümleri çerçevesinde -garantiye ilişkin koşulların mevcut bulunması halinde- tüketici olarak kabul edilmesi gerektiği açıktır. (Yargıtay. HGK., E. 2009/13-542, K. 2009/551, T. 25.11.2009).
Sonuç olarak gerek Yargıtay 3 HD’nin, gerekse Konya BAM’ın mezkur kararları son derece hatalıdır. Üretici ve ithalatçının müteselsil sorumluluğu akdi sorumluluk değildir. Bu kişilere açılacak davalarda tüketici kanunu uygulanmalıdır ve tüketici mahkemeleri görevli kabul edilmelidir. Aksi bir yorum kanaatimizce tüketici hukukunun temellerine dinamit yerleştirmekten farksızdır.
Av. Dr. Bekir Akıncı