Kamulaştırma Bedelleri Dava Tarihine Göre Değil Karar Tarihine Göre Hesaplanmalıdır
Kamulaştırma davalarındaki en önemli sorunlardan birisi, kamulaştırma bedelinin dava tarihine göre hesap edilmesi ve bu bedelin uzayan yargılamalarda karar tarihine kadar güncelliğini yitirmesidir. Esasen, kamulaştırma bedelinin mahkemece tespitini düzenleyen m. 10'da kamulaştırma bedelinin dava tarihi dikkate alınarak belirleneceğine dair herhangi bir hüküm yoktur. Daha evvel 11'inci maddede mevcut olan ve yapılarda maliyet ve yıpranma payı hesaplarına atfedilen "kamulaştırma tarihindeki" ibaresi de Anayasa Mahkemesi'nin GK, E. 2002/79 K. 2003/29 sayı ve 9.4.2003 tarihli iptal kararı ile çıkarılmıştır. Böylece 10 ve 11'inci maddelerde hesabın hangi tarih esas alınarak yapılacağını gösteren bir düzenleme kalmamıştır.
Kamulaştırma bedelinin dava tarihine göre belirlenmesi, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 24.4.2001 tarih ve 4650 sayılı Kanun ile değiştirilen 15. maddesinin son fıkrasına dayandırılmaktadır. Mezkûr fıkraya göre, "Bilirkişilerce yapılan değer tespitinde, idare tarafından belgelerin mahkemeye verildiği gün esas tutulur.". 10'uncu maddeye göre idare, kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, 7'nci maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8'inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder. Dolayısıyla belgelerin mahkemeye sunulduğu tarih kural olarak dava tarihidir. Bu nedenle hesaplamalar dava tarihine göre yapılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi, yukarıda sözü edilen GK, E. 2002/79 K. 2003/29 sayı ve 9.4.2003 tarihli iptal kararında, 11'inci maddenin birinci fıkrasının (h) bendine yapılan itirazların yanı sıra, 15. maddenin son fıkrasına yönelik itirazları da değerlendirmiştir. Netice olarak itirazlar aşağıdaki gerekçelerle reddedilmiştir:
"Buna göre idare, Kanun'un 7. maddesi uyarınca topladığı bilgi ve belgelerle 8. madde de belirtilen bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyip taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine başvurarak taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin ödenmesi karşılığında taşınmazın idare adına tesciline karar verilmesini isteyecektir. Mahkeme, 10. madde de öngörüldüğü biçimde idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için duruşma günü belirleyecek, duruşma gününde de en geç on gün içinde yapılmak üzere keşif kararı ve otuz gün sonrası için de tekrar duruşma günü verecektir. Bu otuz günün ilk onbeş günü içinde bilirkişiler raporlarını verecekler, mahkeme raporu hemen taraflara tebliğ edecek, rapor yeterli bulunmaz ise onbeş gün içinde yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilip, hakim tüm raporları inceleyerek bedeli saptayacak ve idareye onbeş gün içinde bedelin bankaya yatırılması için süre verecektir.
Bu durumda, idarenin belgeleri mahkemeye verdiği tarihten sonra yukardaki madde uyarınca geçecek süre, kamulaştırma bedelinin tesbitinde gerçek karşılığa ulaşmayı engelleyecek uzun bir süre olmadığından, itiraz konusu kuralda Anayasa'nın 2., 13., 35., 40. ve 46. maddelerine aykırılık bulunmamaktadır. İptal istemin reddi gerekir."
Görüldüğü üzere Mahkeme; Kamulaştırma Kanunu’ndaki kısaltılmış süreleri nazara alarak kamulaştırma davalarının bir an önce neticeleneceğini düşünmüş, bu sebeple dava tarihinde belirlenen bedelin karar tarihine kadar önemli ölçüde değişmeyeceği neticesine ulaşmıştır.
Ne var ki yine AYM, bu görüşünün yerinde olmadığını zaman içinde kendisi de dolaylı yoldan kabul etmiştir. Uzayan kamulaştırma davaları sebebiyle yapılan bireysel başvurularda, Mahkemenin verdiği mülkiyet hakkı ihlaline bağlı tazminat kararları bu duruma birer örnektir (Bkz. Mehmet Akdoğan ve diğerleri davası). Nitekim ilerleyen dönemde mülkiyet hakkı ihlali kararlarının sayısının artması neticesinde 11/04/2013 tarihli değişiklikle, bu kez E. 2022/83 K: 2023/69 tarihli AYM kararı ile iptal edilecek olan "Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir." hükmü getirilmiştir.
2942 sayılı Kanun'un 10'uncu maddesine yapılan bu ilave, yaklaşım olarak olumlu gibi görünse de uzayan yargılamalarda oluşan zararı telafi etmek için kesin çözüm sunamamıştır. Nitekim bu hükümden sonra kesinleşen ve faiz ödenmesine karar verilen kamulaştırma davaları sebebiyle başvurularda Anayasa Mahkemesi, salt faiz ödenmesine karar verildiği gerekçesiyle başvuruyu reddetmemiş, dava tarihi ile bedelin ödenmesine karar verilen tarih arasında meydana gelen değer farkının faizle karşılanıp karşılanmadığını araştırmıştır. Benzer pek çok kararda Mahkeme, taşınmaz maliklerine ödenen faizin aradan geçen sürede kamulaştırmasız el atma tazminatının uğradığı değer kaybını karşılayıp karşılamadığını Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre hesaplamış, hata marjı olarak belirlediği %5 oranın üzerinde fark oluşan durumlarda tazminat ödetilmesine karar vermiştir (Ali Şimşek ve diğerleri, § 66). %5'lik marjın altında kalan başvurularda ise kamulaştırma bedelinin (veya kamulaştırması el atma tazminatının) ödenmesi sürecindeki gecikmenin, bu sürede uğranılan zararın karşılanması amacıyla ödenen faiz miktarı da gözetildiğinde, müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği sonucuna ulaşmıştır (Ör: 1. B., B. 2016/3703 T. 11.9.2019 Ali İlhan ve diğerleri; 1. B., B. 2015/19289 T. 17.7.2018 Hanım Çeyiz ve diğerleri; 2. B., B. 2015/18774 T. 22.3.2018 Mustafa Şahin; 1. B., B. 2015/4201 T. 21.3.2018 Hasan Karagöz; 2. B., B. 2015/18770 T. 22.3.2018 Erol Şimşek ve diğerleri; 1. B., B. 2015/18779 T. 21.3.2018 Osman Ünlü; 2. B., B. 2015/7615 T. 22.2.2018 Ali Tekin Ayan; 1. B., B. 2018/22894 T. 15.6.2021 Ahmet Acar ve diğerleri; 1. B., B. 2014/13547 T. 5.10.2017 Osman Nuri Türker).
Faiz ödenmesine rağmen mülkiyet hakkının ihlale uğradığına dair AYM 1. B., B. 2015/15388 T. 13.9.2018 sayılı Türkan Poyraz başvurusuna ilişkin kararının ilgili kısmı şu şekildedir:
"35. Bununla birlikte yine söz konusu verilere göre başvurucuya ödenmesi gereken 5.371 TL tutarındaki kamulaştırma bedeli alacağının ise 2014 yılı Haziran ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybının giderilmiş karşılığı 11.418,92 TL’dir. Dolayısıyla yukarıdaki verilere göre başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen 5.371 TL tutarındaki alacağının değer kaybını telafi edecek fark 6.047,92 TL’dir. Buna karşılık derece mahkemelerince başvurucunun alacağına 1/5/2005 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş olup bu doğrultuda başvurucuya yalnızca 4.504,14 TL tutarında faiz ödemesi yapıldığı görülmektedir.
36. Bu durumda başvurucunun kamulaştırma bedeli alacağının enflasyon karşısında kaybettiği değer kaybını giderebilecek toplam tutar 1.586,62 TL olup bu tutar toplam kamulaştırma bedeli olan 10.622,46 TL ile karşılaştırıldığında başvurucunun alacağında meydana gelen değer kaybı %14,94'tür.
37. Yukarıdaki unsurlara göre kamulaştırma bedeli, yapılan yargılama sonunda -ödenen faize rağmen- enflasyon karşısında %14,94 gibi makul görülemeyecek bir oranda değer kaybına uğratılarak başvurucuya ödenmiştir. Başvurucunun kamulaştırma alacağının geç ödenmesi sebebiyle yol açılan söz konusu değer kaybı başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemekte olup bu sebeple somut olayda müdahalenin mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozduğu ve ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır."
Gelinen noktada AYM, E. 2022/83 K: 2023/69 sayılı ve 05/04/2023 tarihli iptal kararı ile, faiz tedbirinin kamulaştırma bedelinin yargılama süresince meydana gelecek kayıpları onarmaya yetmeyeceğini kabul etmiştir. Dolayısıyla AYM, yukarıda mezkûr E. 2002/79 K. 2003/29 sayılı iptal dosyasında 15'inci maddenin son fıkrasına yönelik iptal talebini reddederken ortaya koyduğu gerekçelerin tümünü bizzat tekzip etmiştir.
Dava tarihine göre hesaplanacak bedele, belli bir süre geçtikten sonra faiz işletilmesi, faizin oranı ne olursa olsun, içinde bulunduğumuz günler gibi yüksek enflasyonun hâkim olduğu dönemlerde çare olmayacaktır. Enflasyon ne yazık ki ülkemizin bir gerçeğidir (Nitekim HGK da; E. 2014/13-1614 K. 2014/900 T. 12.11.2014 sayılı kararında ve benzer çok sayıda daire kararında devalüasyonların ülkemiz açısından önceden tahmin edilemeyecek bir keyfiyet olmadığına vurgu yapılarak, açılan uyarlama davalarında öngörülmezlik unsurunun oluşmadığı belirtilmiştir.). Faiz oranı artsa da, ilk 4 aya faiz işletilse de netice değişmeyecek, mülkiyet hakkı ihlalleri sürecektir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin E. 2022/83 K: 2023/69 tarihli sayılı kararından sonra açılan davalarda Mahkemeler bu kez ”kamulaştırma bedeline dava tarihinden karar tarihine kadar kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz işletilmesi” yönünde kararlar vermeye başlamışlardır (Ör. Konya 7. Asliye Hukuk Mahkemesi 2023/276 E., 2024/3 K. Sayılı karar). Fakat bu da sorunun çözümü için yeterli çare olmamıştır. Mahkemelerin böyle bir çözüm düşünmelerindeki ana sebebin Anayasa’nın 46’ıncı maddesinin son fıkrasındaki “herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.” Olduğunu tahmin ediyoruz. Ne var ki, kamulaştırma bedeli kararla muaccel olur. Bu sebeple henüz karar verilmeden, kamulaştırma bedelinin ödenmemesinden söz edilemez. Ayrıca bu uygulamanın çok sıkıntılı bir sonucu da uygulamada hemen kendisini göstermiştir. İdareler kararda belirtilen faizi talebe rağmen ödemedikleri zaman uygulamada idare aleyhine malik tarafından icra takibi başlatılmaktadır. Fakat idarelerin varlıklarına haciz uygulanamadığı için takip dosyalarında tahsilat sağlanamamaktadır. TBK m. 383/III’e göre adi işlerde bileşik faiz uygulanması yani faize faiz yürütülmesi açıkça yasaklanmıştır. Bu yasak sebebiyle icra dosyalarında takip öncesi veya sonrası faiz de istenememektedir. Dolayısıyla kamulaştırma bedelinin faizi ödenmediğinde, bu alacak hiç artmadan dosyalarda aylarca, belki yıllarca bekleme riski ile karşı karşıyadır. Bu durum yine mülkiyet hakkının ihlali sonucunu doğurmaktadır.
Netice olarak, yüksek enflasyona rağmen dava tarihine göre hesaplanan kamulaştırma bedelinin faizle güncellenmesi suretiyle mülkiyet hakkı ihlallerini ortadan kaldırmak mümkün değildir. Dava tarihi ile karar tarihi arasında geçen süre arttıkça faizin güncelleme kabiliyeti de piyasa artışları karşısında o kadar azalacaktır. Bu sebeple, uygulanması gereken çözüm; kamulaştırma bedelinin dava tarihine göre belirlenmesi ısrarından vazgeçerek, tıpkı mal rejimi davalarında olduğu gibi karar tarihine en yakın değer üzerinden bedele hükmetmek olmalıdır. Bu da 2941 sayılı Kanun'un 15'inci maddesinin son fıkrasının iptali ile mümkündür. Eğer bu fıkra iptal olursa, bedelin dava tarihine göre belirlenmesinin kanuni dayanağı kalmayacak, ortaya çıkacak kanun boşluğu da "gerçek karşılıklılık" ilkesi nazara alınarak Mahkemeler tarafından bu şekilde doldurulabilecektir.
Kamulaştırma bedelinin dava tarihine göre belirlenmesi, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 24.4.2001 tarih ve 4650 sayılı Kanun ile değiştirilen 15. maddesinin son fıkrasına dayandırılmaktadır. Hükme göre, "Bilirkişilerce yapılan değer tespitinde, idare tarafından belgelerin mahkemeye verildiği gün esas tutulur.". Her ne kadar değer tespit esaslarının içinde bedelin dava tarihine göre hesaplanacağında dair bir ifade yok ise de Mahkemeler bu fıkra dolayısıyla bedeli dava tarihine göre hesaplamaktadırlar. Fakat dava tarihine göre hesaplanan bedelin, karar tarihine geçen süre zarfında ne şekilde güncelleneceği önemli bir sorun oluşturmaktadır.
Kanun’da bu sorunu bertaraf edebilmek için davaların kısa sürede sonuçlandırılması öncelikle amaçlanmış, bu kapsamda basit yargılama usulünün uygulanması benimsenmiş, duruşma süreleri, keşif ve bilirkişi raporlarının sunulacağı süreler de belirli hale getirilmiştir. Bu şekilde çözüm sağlanamayınca 10’uncu maddeye eklenen fıkra ile “Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir." hükmü getirilmiştir. Fakat bu hüküm de soruna çare olmamış, mülkiyet hakkı ihlalleri sürmüştür. Bunun üzerine Anayasa Mahkemesinin 01/08/2023 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan E. 2022/83 K: 2023/69 sayılı ve 05/04/2023 tarihli kararı ile anılan faiz hükmünü iptal etmiştir.
Gelinen noktada bir boşluk ortaya çıkmıştır. Mahkemelerin bu boşluğu ”kamulaştırma bedeline dava tarihinden karar tarihine kadar kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz işletilmesi” yoluyla doldurmaya çalıştıkları görülmektedir. Ne var ki bu uygulamanın da kalıcı çare sunmayacağı daha şimdiden ortaya çıkmıştır. Nitekim idarelerin hükmedilen faizi ödememeleri üzerine açılan icra dosyalarında faize faiz işletilememekte, dosyalar tahsilatsız bekletilmektedir.
Yapılması gereken ise basittir. Bedelin dava tarihine göre hesap edilmesine dayanak teşkil eden 15’inci maddenin son fıkrası soyut norm denetimi yolu ile AYM’ye taşınarak iptal edilmeli, doğan boşluk "gerçek karşılıklılık" ilkesi nazara alınarak Mahkemelerce bedelin karar tarihine göre hesaplatılması suretiyle doldurulmaldır.
Av. Dr. Bekir AKINCI