Alacaklılardan Mal Kaçırmak Amacıyla İçi Boş Şirketlerin Kullanılmasına Hukuki Çözüm: "Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması"

Şirket Borçlarından Ortaklar Sorumlu Mudur?

Sermaye şirketlerinin en önemli özelliklerinden birisi sınırlı sorumluluk ilkesidir. Bu ilkeye göre, şirket ortakları kural olarak şirketin borçlarından yalnızca taahhüt ettikleri sermaye kadar sorumludurlar. Bu nedenle, şirket borçlarını ödeyemezse, kişisel mal varlıkları risk altında olmaz. Bu ilke, özellikle anonim ve limited şirketlerde yaygındır. Yatırımcılar, şirketin borçlarından dolayı yalnızca sermayeleri miktarınca bir kayba uğrayabilirler, ancak bu kayıp kişisel mal varlıklarını etkilemez. Bu ilkenin en önemli istisnası ise vergi ve sigorta primi borçlarından doğan sorumluluktur.

Sınırlı sorumluluk ilkesi sayesinde yatırımcılar ve girişimciler korunarak, daha fazla kişinin ticaret ve yatırım yapmasını teşvik edilir. Zira kişiler üstlenmiş oldukları riski öngörebilirler ve bu durum daha cesur adım atmalarına yardımcı olur. Keza büyük projeler ve girişimler için de geniş bir sermaye tabanı oluşturulmasını sağlanır.

Öte yandan sınırlı sorumluluk, bazen kötü niyetli kişilerin şirketi kötü yöneterek borçlarını ödememelerine rağmen kişisel mal varlıklarını korumasına da sebebiyet verebilir. Bazen de ortaklar, bir şirketin borçlarından kaçınmak amacıyla kötü niyetli bir şekilde aynı iş kolunda başka bir şirket kurarak borçlu şirketin mal varlığını bu yeni şirkete aktarabilmektedirler.

 

Bir Şirketin Borcu Sebebiyle Ortağın Başka Bir Şirketinde ya da Şahsi Malvarlığında Haciz Yapılması Mümkün Müdür?

Ticari hayatta ne yazık ki, zarar eden ve iflas tehlikesi ile karşı karşıya kalacağını hisseden şirket ortaklarının şirket malvarlıklarını hacizden kurtarmak için üçüncü kişiler üzerine devrettikleri sıkça görülmektedir. Bu gibi doğrudan yapılan devir işlemlerine karşı İcra ve İflas Kanunu m. 277 vd. hükümlerde düzenlenen tasarrufun iptali davası açılabilmektedir. Bu dava sayesinde alacaklı, iptale konu tasarrufun değeri kadar üçüncü kişinin malvarlığına da el atma imkanına kavuşmaktadır. Yine TBK’da düzenlenen genel muvazaa davası yoluyla da iptal istenebilmektedir.

Ne var ki uygulamada her zaman doğrudan devirlerle karşılaşılmamaktadır. Bazen de borçlu şirketin ortakları, bir başka şirket kurmak suretiyle faaliyetlerini diğer şirkete kaydırabilmektedir. Bu kapsamda borçlu şirketin demirbaşları ve bazı durumda müşteri çevresi faaliyetlerde değerlendirilirken, faturaların temiz şirketten kesildiği görülmektedir. Bazı durumlarda ise ikinci bir şirket kurulmasa da ortakların şahsi malvarlıklarıyla borçlu şirketin malvarlığı iç içe geçebilmektedir. Böylece borçlar önceki şirket üzerine doğarken, alacakların kaçırılması söz konusu olmaktadır. Bir başka deyişle borçlu, sermaye şirketlerindeki sınırlı sorumluluk ilkesini ve tüzel kişiliğin getirdiği korumayı dürüstlük kuralına aykırı şekilde kötüye kullanmaktadır.

 

Yargıtay, belli şartların gerçekleşmesi durumunda, borçlunun arkasına saklanmak istediği tüzel kişilik perdesini ortadan kaldırabilmektedir. Perdenin kaldırılması ile borçlu şirketin alacaklılarının diğer şirketin malvarlığına ya da duruma göre borçlunun şahsi malvarlığına el atması mümkün hale gelmektedir.

 

Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanmasının Şartları Nelerdir?

Tüzel kişilik perdesinin kaldırılabileceği haller doktrinde 3 başlık altında incelenmektedir. Bunlardan ilki şirket ortaklarının şahsi malvarlığı ile şirket malvarlığının özdeş hale gelmesi, birbirine karışması halidir. Örneğin borçlu şirket araçlarının diğer şirketin işlerinde sıklıkla kullanılması, borçlu şirketin üretim tesislerinde üretilen ürünlerin diğer şirket tarafından satışının yapılması, borçlu şirket personelinin diğer şirketin işlerini ve faaliyetlerini yürütmesi şirket malvarlıklarının birbirine karıştığına birer delil olarak kabul edilebilmektedir. Günümüzde piyasada “grup şirket” olarak tanıtılan yönetim biçimlerinde malvarlığının karışması durumuna sıkça şahit olunmaktadır.

Tüzel kişilik perdesinin kaldırılabileceği ikinci hal yabancı yönetimdir. Bu durumda şirketin faaliyetleri şirket çıkarları yerine başka çıkarlar gözetilerek yönetilmektedir. Böylece yönetici hâkim ortağın çıkarları korunurken diğer ortaklar ve alacaklılar zarar görmektedir.

Nihayet üçüncü hal ise özkaynak yetersizliğidir. Ortaklar şirketin özkaynak yetersizliğini bildikleri halde bunu üçüncü kişilerden gizlemişlerse tüzel kişilik perdesinin kaldırılabileceği kabul edilmektedir.

Perdenin (çapraz) kaldırılmasında olay bazen çok net olmayabilir. Özellikle şirket gruplarında ana (hâkim) şirketin, yavru (bağlı) şirketin sermayesine tam olarak iştirak etmesi her zaman söz konusu olmamaktadır. Yavru şirket tek bir merkezden idare edilmekle birlikte karmaşık ilişkiler zinciri içinde değişik gerçek ve tüzel kişilerin elinde olabilmektedir. Böyle durumlarda eğer açıkça hakkın kötüye kullanılması durumu sözkonusu ise TMK. m. 2 hükmü gereğince perdenin kaldırılabileceği kabul edilmektedir. Bu sebeple her somut olay özelinde detaylı bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

 

Yargıtay Uygulaması ve Tekmar Davası

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2019/808 E., 2020/504 K. Ve 01/07/2020 tarihli kararı, tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasına ilişkin Yargıtay’ın görüşünü izah eder niteliktedir. Kararda ofisimiz kurucularından Av. Prof. Dr. Şahin Akıncı’nın “Alacaklılardan Mal Kaçırmak İçin Kurulan Yeni Şirkete Müracaat İmkânı Bakımından; Muvazaa, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması İle Organik Bağ Kavramlarının Elverişliliği Ve Yargıtay Uygulamaları” isimli makalesine de atıf yapılmıştır.

Karara konu olayda, davacı banka ile davalı Tekmar Dış Ticaret A.Ş. arasında bir kredi sözleşmesi imzalanmıştır. Kredilerin ödenmemesi üzerine banka hesabı kat etmiş ve davalı Tekmar Dış Ticaret’e hesap kat ihtarı göndermiştir. İhtardan hemen sonra Tekmar Mermer A.Ş. kurulmuştur. Davacı bankanın iddiasına göre, davalı aleyhine icra takibi başlatılmadan önce taşınmazların mal kaçırmak amacıyla açılan ikinci şirkete devredilmiştir. Bu konuda açılan tasarrufun iptali davası kabul olmuştur. Davalı Tekmar Dış Tic. A.Ş.’nın TMSF ile imzaladığı protokole de ikinci şirket Tekmar Mermer A.Ş. kefil olmuştur. Davacı Banka, davalı Tekmar Mermer A.Ş. ile diğer davalı Tekmar Dış Tic. A.Ş. arasındaki tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak kredi borçlarından Tekmar Mermer A.Ş.’nin de sorumlu tutulmasını talep etmiştir.

İlk derece mahkemesi sıfatıyla davaya bakan İstanbul 3. Ticaret Mahkemesi şartları oluşmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Bu kararın istinaf edilmesi üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 01.03.2017 tarihli ve 2017/46 E., 2017/67 K. Sayılı kararıyla davayı kabul etmiş ve perdeyi kaldırarak Tekmar Mermer A.Ş.’yi de borçlardan sorumlu tutmuştur. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 04.04.2019 tarihli ve 2017/2384 E., 2019/2653 K. sayılı hükmü ile; şirket unvanlarındaki, adreslerindeki ve ortaklık yapısındaki benzerliklerinin doğrudan doğruya perdenin aralanması için yeterli olmadığına, kötü niyetle ve mal kaçırma gayesi ile mevcudu eksiltmeye yönelik tasarruflarla ilgili olarak yasal şartların varlığı hâlinde tasarrufun iptali, muvazaa nedeniyle işlemin iptali gibi hukuki sürecin işletilmesinin mümkün olduğuna ve davacı bankanın da zaten bazı taşınmazlar için tasarrufun iptali davası açtığına somut uyuşmazlık bakımından perdenin aralanması koşullarının oluşmadığına oy çokluğu ile bozma kararı vermiştir. İstanbul BAM’ın önceki kararında direnmesi üzerine dosya Hukuk Genel Kurulu’na intikal etmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2019/808 E., 2020/504 K. Ve 01/07/2020 tarihli kararı ile; sonradan kurulan davalı Tekmar Mermer A.Ş.’nin asıl borçlu davalı şirketin aktif değerleri ile aynı sektörde faaliyetine devam ettiği, yeni kurulan davalı şirket ile asıl borçlu şirket arasında organik bağın ötesinde gerek yönetimsel, gerekse mal varlığı açısından iktisadi bütünlük olup birbirinin devamı mahiyetinde olduğu gerekçeleriyle sonradan kurulan davalı Tekmar Mermer A.Ş.’nin asıl borçlu davalı şirketin alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla ve kötü niyetle kurulduğunun kabulüne karar verilmiştir. Bu itibarla mahkemenin asıl ve birleşen dava yönünden direnme kararı usul ve kanuna uygun bulunmuş ve tüzel kişilik perdesi kaldırılmıştır.

 

Sonuç Olarak “Grup Şirket” Yapıları ile Yürütülen Ticari İlişkilerde Hassas Davranılması Gerektiği Kanaatindeyiz

Sonuç olarak, sermaye şirketlerinin beraberinde getirdiği sınırlı sorumluluk ilkesi ticari hayatta suistimal edilebilmekte, dürüstlük kuralına aykırı olarak alacaklılardan mal kaçırmanın bir aracı olarak kullanılabilmektedir. Son dönemde piyasada “grup şirket” yapıları tabiri caizse moda olmuştur. Bu şirketlerin hangisinin malvarlığının bulunduğu, hangisinin içinin boş olduğu dışarıdan bakıldığında çoğu zaman anlaşılmamaktadır. Bu sebeple, bu tür grup şirket yapılarıyla yürütülen ticari ilişkilerde daha hassas olunmasında, perde olarak kullanılmak üzere kurulan içi boş şirketlerden de mümkün mertebe kaçınılmasında fayda görmekteyiz.

Paylaş :

Son Paylaşımlar :